Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

11 Nisan 2009 Cumartesi

SEYİRETTİM











Hep anlattılar, merak ettim;
Koca deniz,Ada ,Karaburun ,Balıklık, Şantiye Dinlenme;
Daha çocuktum
Birgün keşfettikçe
Heyecan sardı benliğimi çoştum
Sınırlarımda gezindikçe; farkettim,
Sınır sandığım ufukların
Başlangıcı olduğunu hayatımın.


Ufuktan geçen gemileri seyrettim;
Ne kadar uzaktı, belki yolcu belki savaş, belki yük gemileri idi
16 yaşımda Kıbrıs rotasında,deniz ortasında.
Baktığım yerler ufukta sis arkasında

Elektrik yoktu
Ay ve yıldızlar kapı komşumuz;
Sanki yanlarından geçiyordu uçaklar
Kimbilir kimleri taşıyordu şehirden şehire belki de kıtadan kıtaya
Bir gün geçerken uçakla Çin'e
Takıldım yıllar öncesi hayalime,
Seyrettim kendimde,
Şu ana kadar geçen devrimi.

Ziyaret tepeden koca çamın ardından
Dolunayı doğarken;kıskanırken
Ben de seyreyleyebilseydim
Çam dallarının arsından
Gençliğime kadar geçen yılları
Bir sabah gün doğarken ,uğrayınca ziyaret tepeye,
Film gibi canlanı verdi anılarım.

Yalçın kayalıklar, üzeri bir tepsi gibi hayvan kayası
45 yıl seyrettim erişilmezlik duygusunda
Güneşi uyandırmaya çıktığım bir vakit
Uyanıverdi bütün gençliğim
Seyreyledim daha ne kadar çok şey var
Keşfedecek içerde, benimle vedalaşırken benliğim.


Sanki yoktu dibi Lacivert derinliklerin
Oturmak nasıl olurdu enginliğin dibinde.
Birgün dalınca aklıma geldi bunlar
Bağdaş kurdum oturdum.
Birden kayboldu dünyaya dair ne varsa
Ne endişe ne pişmanlık , kaybolmuştu her an
Yaşıyordum, dokunuyordum gerçeğe o an.

Memleketimizi çok severlerdi, heryerden gelenler
Seyreyledim gözlerinden gidip geldikçe.
Cennet derlerdi bizim oralara
Birgün heryerli oldukça, anladım;
Yeryüzünde bir cennet bahşetmiş yaradan
Meğer dilden gönüle varamamışım
Bu cennette göremedim yerimi buradan.

Gidiyordum Varacağım yer neresi
Üstad mevlüt gönlüme fısıldadı
Yoktur bunun gündüz ve gecesi
Sabır hikmettir
Temkin gerektir son ana kadar.
Ekmeye devam etmeli; güzele dair herşeyi,
O an gelinceye kadar.

7 Nisan 2009 Salı

KISACIK BİR SEYATTE NE GÖREBİLİR İNSAN NE YAŞAYA BİLİR NE HATIRLAYABİLİR VE SONRASINDA DA NE ANLATA BİLİRKİ ......

BÜTÜN BUNLARA CEVAP VEREBİLMESİ İÇİN İNSANIN HERALDE DÜNYANIN YALANCI CENNETLERİNDEN BİR YER OLAN YEŞİL OVACIKI GÖRMESİ GEREKİYOR .OVACIK DEDİ İSEM DE OVA DEĞİL AMA YEŞİLİ YEŞİL Mİ YEŞİL GÜZEL Mİ GÜZEL.BELKİ BİRDE MAVİYİ EKLEMEK GEREKLİYDİ AMA ONU DA BEN EKLEYEYİM.ÇÜNKÜ ANCAK BU KADAR GÜZEL OLUR YEŞİL VE MAVİNİN TONLARI.DENİZ SABAH KALKTIĞINIZ DA AYRI GÜZEL. GÜNEŞ AKŞAM BATARKEN AYRI GÜZEL BU KÜÇÜK BELDE DE.HEM DENİZ HEM DE AĞAÇLAR BİRLİKTE UYANIYOR SABAH GÜZELLİĞİMİZİ GÖSTERMEKTE GEÇ KALMAYALIM DİYE İNSANLARA .DOĞANIN BÜTÜN GÜZELLİĞİNİ YAŞARKEN AYNI ZAMAN DA TARİHİ DE YAŞAYA BİLİRSİNİZ YEŞİL OVACIKTA.AHŞAPTAN EVLERİ, BALIKCI TEKNELERİ,ESKİ AMBARLARI , EVLERİN ÖNÜNDE DURAN DİBEKLERİ , VE DAHA BİR ÇOK ŞEYİ GÖRÜP TARİHE YOLCULUĞA ÇIKABİLİRSİNİZ.HATTA BÜTÜN BU GÖRDÜKLERİM ESKİ BİR FİLM GİBİ DE DİYEBİLİRSİNİZ BENİM GİBİ.ESKİ OLAN BİR ŞEY NASIL MUTLU EDER Kİ İNSANI DİYE SORU DA SORABİLİRSİNİZ KENDİNİZE AMA İNANIN GÖRDÜKÇE ONLARI ESKİ OLAN BİZMİŞİZ DERSİNİZ.

İNSANLARI ÇOK SICAK GELDİ BANA.MİSAFİRLİK İÇİN GİTTİĞİM EVLERDE SANKİ DAHA ÖNCE GELMİŞ GİBİ OTURDUM YEMEK YEDİM SOHBET ETTİM.ONLARDA SİZİ DAHA ÖNCEDEN GÖRMÜŞ GİBİ SORULAR SORUYOR HÜRMET GÖSTERİYORLARDI.HER ŞEY DOĞAL OLDUĞU GİBİ İNSANLARI DA DOĞAL DI ANLAYACAĞINIZ. ÇOĞU İNSAN BALIKÇILIK VE TARIM LA UĞRAŞIYOR.

ŞU ANDA YAZARKEN BİLE YEŞİL OVACIK GÖZÜMÜN ÖNÜNDE OLDUĞU İÇİN BELKİ DE HEYECANDAN ANLATACAK BAŞKA BİR ŞEY GELMİYOR AKLIMA.VE BELKİ DE ANLATILMAZ YAŞANIR DEDİKLERİ BU OLSA GEREK.UMARIM BİR DAHA ZİYARET ETME İMKANIM OLUR BU GÜZEL BELDE Yİ VE DAHA ÇOK ŞEY ANLATIRIM HEYACANLANMADAN.SEYAHATİM ESNASIN DA TANIŞTIĞIM BÜTÜN İNSANLARA SELAMLAR .BÜLENT BEYE ÖMER BEYE KAPTANA HERKESE.

2 Nisan 2009 Perşembe

YEREL FİLOZOFLAR (2)

SARAÇ

Saraçlık günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş bir meslek.Otomobillerin olmadığı, ulaşımın daha çok hayvanlarla yapıldığı zamanlarda,binek hayvan için Eğer, semer gibi insanın oturabileceği ve yük taşıyabileceği araçları imal ederdi saraçlar. Bunun yanında deri ve deri mamülleri çanta, ayakkabı, körüklü çizme gibi insanların da ihtiyacını karşılarlardı.

Önemli bir zanaattı saraçlık. İçerisinde estetiklik içeriridi. Müşterinin şan şöhret ünvan ya da görünmek istediği kendini ifade etmek istediği ruh halini sosyal ve meslek hayatını yansıtabilmeliydi. Onun için saraçların ruhları genişti, bu onlara prestij de kazandırıyordu. Güzel bir atınalımlı ve heybetli bir eğeri neleri ifade etmezdi ki.... Güzel giyimli ve özel işlemeli heybetli bir eğer üzerindeki şahsın etki alanını daha insanların bulunduğu alana girerken hissettirirdi..Orada bulunanlar farklı karşılardı. İzzet ikram daha heyecanlı ikram edilirdi.Madden ya da manen, ama önemli biriydi muhakkak.


Tabii eğeri yapan kadar yaptıranında kültür düzeyi sosyal beceri düzeyi farklı olurdu. Herkes kaliteyi isteyemezdi. Fakir de olsa güzel bir eğeri isteyebilecek hadar beklentisi yüksek olurdu,görgüsü becerisi var demekti.Ya da önemli bir sosyal gurubu temsil edyor olabilirdi.Bu onu ayaklarındaki kunduraya,çantasına Eğerin aksesuarına yansımışsa kesin önemli bir insandı.

Saraçlar o günlerin adeta modacıları idi. Ne giyileceğine kullanılacağına daha çok onların önerileri yön verirdi

İşte bölgemizde bulunan Saraç adı Ali Rıza Can, Duran olarak da bilinir ancak herkes mesleği ile çağırır. 95 yıllık birktirdiği vizyonu ile. Zamanında Karaman'dan Kayseri'den Erzurumdan müşterileri vardı. Silifke ve Gülnar çevresinde köy köy gezmiş.Eğer yapmış. Semer Yapmış. Bazen misafir olduğu evde ocak tamir etmiş, bahçesine bakmış. Her konuda danışılan insan da olmuş.YApmış olduğu ayakkabıları, körüklü çizmeleri paşalar da giymiş köylü vatandaşlar da herkesin gönlüne el emeği göz nurunu ekmiş bugün yaşayan bir tarihi vizyonu temsil ediyor.

Sedece Saraç olarak değil, bunun yanında diğer konularda da kendine has tarzlar geliştirmiş bu biikimler.Ziraat alanında da örnek olmuş. Türkiye'nin ilk çağlasını ilk kaysısını kendisine ait aşı ve yetiştirme tarzı ile bölgesine örnek olmuş. Bademin önemsenmediği zamanlarda badem ekerken insanların eski köye yeni adet mi getiriyorsun diye eleştiri de almış ama o yılmamış. Dağdan koca kayaları fizik kurallarının en iyi bir şekilde uygulayarak felenklerle kaldıraç yaparak onlarca ton kayaları yerinden sökerek çıkrmış olduğu verimli toprakları alınteri ile yoğurarak velki de günümüzün en çevreci insanları olacak şekilde ağaçlandırmış.Hayatının her anına konsantre olmuş, kahvede geçirdiği zamanlar yok denecek kadar az.Evine gelirlerse misafirleri ile kulaktan kulağa anlatılan muhabbetler yapmış.Her işinde Saraç gibi denmiş.

Yine Altı erkek üç kız evladın hepsini 1950 yıllara göre önemsenecek derecede okutmuş kimi ilk okul kiğmi orta kimi lese ve üniversite okumuşlar. Örnek evlatlar da yetiştirmiş toplumda sevilen. Bu çabalar hep yoksulluğun doruk noktasında ama hep öz güven içerisinde.. Körüklü çizme,topuklu kundura Eğer ve semer imal ederek.

Oğulları okudukça ve dünyayı tanıdıkça baba bu işi daha büyük yerde yapalım geliştirelim dedilerse de o kendi memleketinde kalmayı yeğlemiş. Blkide şimdiki bir derimod ya da yeşil kundura olabilecekken.Belki de Anadolu kültrünüğn muhafazakar yapısı burada egemen olmuş.Kendi çağında çok badireler aşmış ama buraya kadar gelebilmiş.

Hala arkadaşım soruyor kaç yaşındasın o 95 diyor. Ekliyor;
Bir yörük gelmiş evine ayakkabı istemiş.
Kime demiş?
Anneme.
Kaç Yaşında
120
Birgün ayakkabıları yapmış yörük çadırına varmış yaşlı teyze ayakkabıları giymiş, 20 metre yürümüş. Sonra bu ayakkabıyı yapan benden fazla yaşasın diye dua etmiş, diye anlatıyor saraç. Yaşam sevinci ile duvardaki Eğeri gösteriyor, geçenlerde başlayan hastalığı geçince aynısını yapmak istiyor.

Birgün Gece yarısı çalışırken sormuştum. Dede bu saate kadar neden çalışıyorsun diye?
Çalışan insan düşünen insan yaşlanmaz dedim....

Anladım ki dedem ve onun gibilerin hayatında kalbini aklını sürekli çalışr vaziyette tutan ninsanlar ölseler de yaşasalar da, başkalarının kalbinde muhakkak yaşıyorlar.Yaşatılıyorlar.
Saraç gibi bir viyon altında....