Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Mart 2010 Pazar

MESLEKLEŞMEK

Logaritma.matrix, integral,profesyonellik, edebiyat,laiklik,''loji' 'izm eki taşıyan birçok bilim dalı,düşünce ve fikir akımı.Hayatımızın her alanında kullanmamıza; onları kazancımızın bir aracı, yaşamımızın bir parçası olarak gündelik hayatımızın her aşamasında onlarla beraber olmamıza rağmen ;Bir o kadar da yabancısıyız. Çok bildiğimiz anladığımız konuları bile anlaşılmaz hale getirip ,anlaşmaya ,iletişim kurmaya çalışıyoruz.Asgari müştereklerimizi bile parçalayarak.Belki de bu yabancılık ve çatışma toplumumuzun önündeki en büyük engellerden bir tanesi.

Örneğin en yakın olduğumuz edebiyat bile.Genel tanım olarak toplumun genelinde,insanın duygu ve düşüncesini estetik olarak karşı tarafa anlatılması,estetik olmasa bile,biçimsel ve içerik olarak bu düzeyde etkili bir anlatım biçimi.Olarak tarif ediliyor.Ancak edebiyatla yakından ilgilenen insanların anlayabildiği,hazzını yaşadığı ama toplumun geneli tarafından bir tanımdan ibaret olan tanım olmaktan öteye gidemeyen bir tanımlama. Hal bu ki daha okullarımızın ilk basamaklarında edebiyatı edepten başlayıp estetikleştirerek, toplumun genlinin algı düzeyine hitap edecek şekilde eserler verebilsek, anlatabilse idik belki de bugün edepli bir yazın, medya,basın arenamız olacaktı.Belki de o seviyede okuyucumuz olacaktı . İletişimimiz ve algı düzeyimiz de üst seviyede olacak, halkımız da edebiyatı sevecekti,anlayacaktı algılayacak ve hayatımızda uygulayabilecektik. Edeb'i anlayabilseydik.Dinlemek bir zevk olacaktı,bir cümlenin arkasındaki anlamı yerinde duramayacak bir heyecanla bekleyecektik. tahammül sınırlarımız zirvelerde olacaktı. iyi bir dinleyici olduğumuz için sözcüklerimizin ifade gücü manalarının kalbinde olacaktı.Anlaşılmamak diye bir şey olmayacaktı. ya şimdi o kadar sığ bir noktadayız ki, dinlemeyi bırak bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız oysa ezberlediğimiz bir kaç cümleyi unutmamak için karşımızdakini dinleme diye bir kaygımız bile olmuyor. Pat diye muhabbetin tam orta yerinde buluyoruz kendimizi ,hiç bir şey ifade etmeyerek

Yine matematik, fizik ve diğer dallarda kelimenin anlamını ifade edemeden , bir bilme başlayıp hatta hayatımız boyunca anlamını bilmediğimiz kelimelerle paralar kazandık, unvanlar kazandık, mesleklerimiz oldu. Ama başta kendimiz, kendimizi ifade etmemiz gereken toplumun geneli algılayamadı; hep bir çatışma halinde olduk.Hatta Üniversite kelimesinin bile anlamını bilmeden üniversite bitiren binlerce üniversiteli var.Üniversitenin zaman ve mekan ötesi bilgilerin üretildiği,anlaşıldığı,anlatıldığı, keşfedildiği mekanlar olduğunu bilmeden okuduk.öğrendik eğitilmedik.Anlamadığımız için üniversiteleri dr,doçent,profesör olunan ünvan makinaları sandık.Ve araştırmadan olduk bunları.Taklitçi olarak.Tabii bir üniversite mezunu taklidi geçer yol olarak görürse ,normal vatandaşa ne denilebilir ki. Uy bunlara denir uyarlar teba olurlar.



Sohbet ederken, bir şeyi anlatırken bir ansiklopedi dolusu laf ettik ,anlatamadık . Sonra onu demek istiyorum ki; kıvırmasıyla kısa yoldan anlatma uyanıklığına sarıldık.

İntegral,marjinal, türev logaritmayı bilmeden 70 milyonluk bir dünya ülkesini yönetmeye kalktık. Bir dünya devi olan ülkemizin bütçesini, maliyesini hazırladık,düzenledik..Sağlık eğitim politikasını belirledik.

Kısacası aynı kelimeden hepimiz farklı şey anladık,çok şey anlattık ama bir iletişim kuramadık.Sonra toplum , bilim ekonumi,hukuk,siyaset, tıp; her konuda anlaşılmazlığın karanlık koridorlarında, hesaplarımızı benleştirerek ve sadece bizim olanın kazanacağı,çalma kültürünün uyanıklık ambalajında düzenimizi kurduk.,
Tabii bu arada dürüstlük de , uyanıklığın yönetimsel gücünün duygusal tacizine maruz kalarak, kendini ifade edebilme gücünü tamamen kaybedecek noktaya geldi.Etik kuralların duvarı tek tek yıkıldı,edep bozguna uğratıldı.

Yani edebi bilmeden oluşturduğumuz yazın kültürümüz, her mesleği uyanıklık, kurnazlık koridorlarına terk etti nerdeyse saygın mesleğimiz kalmadı.Bu yaşantımızın uygulama alanlarında da kendini göstermeye başladı.Örneğin üniversitelerimizde öğrenci arkadaşlarımız yemek kuyruğunda,kaynak yaparak (o zaman da bunu bir meziyet gibi yapıyorlardı. daha sonra devlete kaynak yapan uyanıkların taşeronu oldular.Sonra onlardan oluşan hocalarımız da kaynak yapma uzmanı öğrenciler yetiştirdiler.Yani her halimiz edepten yoksun bir hal aldı.

Mesleğe de profesyonellik dedik yapanın da kullananın da ortak bir akılda buluşamadığı bir zemin haline getirdik.

Profesyonelleşmeyle, kurumsallaşmayı, para kazanmayı,gücü ifade eder olduk sadece.Hatta karşı tarafın eksikliklerini cahilliğini profesyonellikle örter olduk.Tabii ki kendi cahilliğimiz. Sıkıştığımızda ifade edemediğimiz her şeyi ; Bunu profesyonelce yapmamız lazım dedik.Bunu da okumuş uyanıklar cahil yatırımcıları kandırmak için en ufak işletme problemini, profesyonelleşmeniz lazım diyerek çözüvermeyi amaçladık.Sadece parasını aldık o kadar.

Yatırımcı da az uyanık değil, o da profesyonel o da sorununu çözmek için kısa yoldan profesyonelleşmek istedi. Önce kendisini bölgesini, ailesini hatta uyanıklığını tanımayan bir profesyonel buldu,önce bir yıl sonra bir ay sonra bir haftada bu işi halletmenin yoluna gitti. Bir haftanın sonunda da sen bize bizi anlayan bir adam bul senin bildiklerini burada uygulasın dedi, öğretsin. Üç ay sonra da öğrendik diye onu da gönderdi;yerine tanıdık birini koydu. Ta ki kaybede kaybede, öğreninceye kadar. Maliyet hiç önemli değildi. Tecrübe yediği kazıkların toplamıydı . Ya heba olan sermaye; bu para sadece kendisinin miydi ? Bu milletin, devletin de bir parçası olarak kaynağı israf olmuyor muydu?Sonra göçer bir işletme olarak her dalda oynayıp hiç bir dalda ünvanımız olmuyor sadece yakınlarımız ve şehrimizde bilinir oluyoruz, Eskiden nam vardı şimdi para. Bir büyüğümüz Avrupa medeniyeti güçlünün haklı olduğu, islam medeniyeti haklının güçlü medeniyettir demişti.Demek ki Avrupalı oluvermiştik.

Tabii bu uyanık düzenin enstürümanları. Paranın sahibi var, bir de ona tabii işçi.
Hal bu ki; Biz bu işe profesyonellik demesek de meslekleşme desek ne olurdu.

Meslekleşme her hangi bir konuda sürekli yapmak amacıyla,bilgi ve tecrübe donatılmış, kişiye duygusal doyum sağlayan ve kişinin kendi düşünce ve duygularını yansıtabileceği, etik kuralları olan bir faaliyettir.Kişi bir merdivenin basamaklarından çıkarcasına, beceri, deneyim bilgi ve her seviyenin adabını kazandıkça erbablaşan bir varlığa bürünür.Kişi mesleğinin adamıdır. Bu onu saygın yapar.
İşletme sahibi de o mesleğe sahip olur ya da olmak için faaliyette bulunur yatırım yapar.;Çünkü bir yatırım yapmalı ve ondan bir kazanç ve nam elde etmelidir. Bunu yapabilmek için yatırım yaparken ,kuruluş yeri ,işe uygun ekipman, işe uygun meslek sahipleri, pazar finansman konusunda da sorumluluklar üstlenir çaba harcar.İş başladıktan sonra da ;eğer sadece ben bu şirketin sahibiyim demezse. İşin itibarını yakın çevresinde , ülke düzeyin ve uluslararası alanda kabul edilebilir yere getirmek için çaba sarf eder.Bunu sosyal sorumluluk kalite söz, süreklilik verimlilik gibi meziyetlerle donatarak işi genel kabul görmüş bir saygın marka haline getirir. Tabii bu ölçüde kendi saygınlığı namı da artar. iş adamının bu meslekleşme merdivenindeki adımları onu toplumsal önderlik yolunda da ön sıralara oturmasını sağlar.Belki kendisinden parasal olarak çok daha yüksek servete sahip, ahlaki kazancı olmayan insanlarla arasındaki en büyük farkı da oluşturmuş olur


Gelelim meslekleşmenin iki yakasına. Çalışan eğer meslek erbabı ise ; işinin erbabı,bu işin edebini de biliyor demek.Kimseye kul olmadan başarı basamaklarında yükselecek, Yükseldikçe yükseltecek.meyveli ağaç misali; çıraklarını kalfalarını hatta ustalarını yetiştirecek, yetiştirdikçe hem işi hem kendisinin namı mezarda son bulmayacak.İş sahibi de sadece para sahibi olarak kendisini görmediğinden. İşi sahibi olarak çalışanı teba olarak değil,işini geliştiren çalışanı ile bir bütünün parçası olarak ortak bir akılda o işi mesleği yüceltecek ortak akılda buluşacaktır.İş asıl olduğu için,işin gereği sistem kurulacak.Bir de edepli insansa çalışan çalıştıran., Güven ruhu da işin atmosferi olacak. Bak o zaman bu atik, atılgan insanlar neler yapıyor,keşfediyor.İşin sistematiği işe ait her türlü beceri,çalışan ve yatırımcı tarafından işyerinde tesis edilebilirse ortak bir dil de olacağından anlaşma da o oranda artacak.

Eğer bu durum tesis edilemezse işveren işini koruma kaygısı,,çalışan da işini sürekli kılmak adına kendini koruma yoluna gidecek. Bu durum da bir de kültür düzeyi yeterli değilse doğruyu anlamak için şüphe mekanizması ortaya çıkacak. Bir taraf şüphelen öbür taraf kendini temize çıkarsın kolaycılığı diğer taraf da kendini koruma güdüsü ile hareket edecek. Bu durumda görüldüğü gibi bir işletmenin,bütünün tamamlayıcıları değil iki ayrı taraf oluşacak. Bu da karşılıklı duygusal tacizlere açık olduğundan; başlangıçta gizli ve sinsi bir mücadele daha sonra da sinsi bir verimlilik kaybıyla işletme içten içe eriyecek.Belki de daha ileri bir durum iki taraf birbirine mecbur kaldıkça beraber olacak bu da ne kadar büyük olursa olsun bir işletmenin gelişmesinin önünde büyük bir engel olacak. çalışan kariyer palanı yapamayacak. Gelecek korkusu ile hep arayış içerisinde olacak.İşe yakın olmak yerine o işletmede kendini güvende hissettiren patron,patron yakını müdür ,amirden birine yakın olacak bu durum da çalışanın kendisine saygısını zedeleyeceğinden içindeki keşif ,gelişme öğrenme isteğini köreltecek.Amir müdür. patron ise bu durumda kendini güvende hissedebilmek için gizli servisler oluşturacak. Korkacak korktuğu için gelişmeyi kendi seviyesi kadar olmasını isteyecek.Ben kendimden akıllısını sevmem pusulasını hep aklında tutacak. Kendi aklı da o işletmeyi yönetmeye yetmiyorsa bu sefer duydukları ile kopya ile hak ihlalleri ile işletmeyi yönetmeye kalkacak. Sonunda meslekleşme kavramı,itici gücü yerlerde sürünür vaziyette olacak.

Meslek kişiyi erbablaştırır. Aşamaları vardır. Bir aşama ,meslek olarak ve ahlaken hazmedilmemişse bir üst basamağa geçilmez.İyi bir meslek erbabı insan-ı kamil olma yolunda da sağlam adımlarla ilerler. Her mesleğin kendine göre teknik,ticari ahlaki kuralları etik değerleri vardır.Bu etik değerler toplumun kabullendiği toplumu da geliştiren ,topluma önderlik eden kurallardır . Onun için meslek odaları,loncaları vardır. Mesleğin geleceği ve saygınlığı meslek içerisindeki yönetim organları tarafından sürekli kontrol edilir ve korunur.Burada korunan meslek odalarının yöneticileri değildir, üyeler değildir. Korunan Mesleğin saygınlığı, namı ve itibarıdır.Buna aykırı hareket edenler bizzat meslek yönetimi tarafından uyarılır ya da ayıklanır.Asıl olan modern zamanlarda olduğu gibi meslek odalarını üyelerini güç yapmak değil, mesleğin içerisine adalet, ahlak, edep kısacası vicdanı yerleştirerek mesleği saygın hale getirmektir.
O zaman meslek erbabı yatırımcı olsun çalışan olsun ismini, namını kimlerin hafızalarına yazıyor.Dili neleri ifade ediyor.Meslek sahiplerinin kişiliği ve dolayısıyla toplumumuzun varlığı;zaman ve mekan ötesine nasıl ulaşıyor tıp kı tarihimizde olduğu gibi. Toplumun çekirdeğinin sahip olduğu güç, zerre ;hangi çınar oluyor tarihler yazarak bütün cihana güven veriyor,gölge oluyor aleme.

Meslekleşmiş bir toplumun uyanıklığa da ihtiyacı kalmıyor.Uyanıklık belki de hak gasbından öte hakkını koruyan konuma tekrar geliyor edep,akıl,ahlak,ve zekaya bürünmüş bir vicdanla.

27 Mart 2010 Cumartesi

UNUTTUYSAN

Eğer sana bakan göz bebeğimi,

Düşünmeden sana dukunan ellerimi,

Bazen sitem, bazen kızan;

Ama, hep; Sevgiyi söyleyen dilimi,

İki cihanda sana memkan olan; kalbimi,

Sadece senin olan gönlümü,

Sana şiirler yazan ruhumu,

Ovacık'a ;Ah ! ne güzel dedirten,meltemi"

Giderken zor gelen;

Vardığında, doyamadığın yeşili,

Dokunmaktan korktuğun;

Yüzünce, hayatı unttuğun denizi,

Terkederken zor gelen, varınca

Bizi mutlu eden varışlarımızı,

Kapıda ,Garda. Hava alnında

Bekleyişleri,

Bir kitabın satır aralarında,

Bir resmin fırça darbelerinde,

Boyanın her tonundaki; senin rengini,

Salvador Dali'yi kıskandıran;

Uyuyan deniz kızının dinginliğinde;

Ancak gösterebildiğim kalbimi,

Unttuysan.............!

Ayrıl,git, aş dağları, karşı sahile yüz;

Varacağın yerde;

İnan ben varım, kollarıma sarmak,

Gönülden sarılmak için ruhuna.

Her şeyi bıraksan da, vardığın yer Ben'im.


Ayrıl '' hüzünlü bir ayrılık' şarkısıyla değil


Çoşarak '' kullar olam, seni doğuran anaya ''

Çoşkusuyla,

Ayrıl koşarak;

Bir atın bozkırdan, gem vurulmaz koşmaları, gibi.

Seyisin;.... seni bekliyor;

Torosların yamaçlarında,

Bir yörük kızı ayrılırken; Bozkır'dan

Bir atın yelelerini kıskandırırcasına .

22 Mart 2010 Pazartesi

ÖZGÜRLÜK

İster at olsun

İster at gibi olalım

İstersek ata binen olalım

Değilmemiş yerlere

Koşulmamış bayırlara

Koca dalgaları yalayarak

Köpüklere bulanarak

İster güneşin doğuşunda

İsterse batışın kızıllığında

Yeleleri savurarak

En soğuk rüzgarları bağrında ısıtarak

Zirvenin yokuşunda terini soğutarak

Özğürlüğün doruk noktasında

Yorgunnluğu sıfırlayarak

Yürüyelim,

Koşalım,

Ulaşalım, varalım

Adıını koyalım ;haytımızın.

İhyiyaçlarımızın kölesi olmuş;

Hayatımızdan sıyrılarak.

Bizi anlatmayan elbiselerimizden sıyrılmış

Bir ömrü yazalım

Hayatın sonsuzluğuna

Adını koyalım

Özgürlük

17 Mart 2010 Çarşamba

HİÇ ÖLMEMEK

Gel; Ümidin derya olduğu,mekana,

Sevginin deva olduğu gönül sarayına

Alan ,bekleyen olma,

Verenlerin deryasına gel.

Sanma değersizsin,

Belki de dünyaların anahtarı sende.

Bir zerre kadar varlığa, sahipsen,

Muhabbet deryasına bürün de gel.

Ömürler vardı ,yüz yaş ;bir hiçti.

Ömürler var ,anı; Dünyayaya bedel.

Yeter ki kendin ol...,

Sev...... ,ver; neyin varsa,

Fikrin, zikrin, göz nurun ,bir dakikan....


Ver ki; var olan yaşasın; birinin gönlünde.


Ölmeyen bir yaşamın parçası olarak.

Hiç ölmemek için.