Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Ağustos 2009 Pazartesi

ORTAK AKIL MERDİVENİ

Elma ağacının altında elma yetişmez. Yetişse bile ağaç olamaz. Esas ağacın gölgesi bunun yetişmesine uygun ortamın oluşmasını engeller.Bu bağlamda bunu biz insanlara uyarlarsak;



Annesinden ayrılmayan kişi eşine eş olamaz; kadın kocasına , koca karısına. Evliliği kimyasal açıdan ifade edersek; iki hidrojen bir oksijen suyu oluşturur. Biri yakıcı biri yanıcı tıpkı ateş barut. İkisi birleşince su gibi tamamen farklı bir dünyayı oluşturuyor. Tamamen farklı bir alem.Farklı bir yaşam alanı.Bunu tekrar ayrıştırmak bir füzyon işi, kimyasal patlama.... ya biz hala ben'sek, biz olamamışsak acaba yeni bir hayat oluşturabilmişmiyizdir? Hala her şeyin en güzelini ben'im annem yaparsa, eş de ancak annesininkinin aynısını yaparsa aile olabilmişmiyizdir.?

Ya peki en büyük bizim ailemiz ise, ailemizden ayrı bir yerde , bir bahçede elma olamamışsak,; ailemizin kralı, ailemizin en akıllısı, kıraliçesi isek ne kadar içinde bulunduğumuz şehirli olabiliriz. En büyük benim ailemse, en akıllı biz isek, en haklı da biz oluyorsak başkasının hakkı olur mu ne derece olur. Veya biraz eskiye ya da doğuya gidersek aşiretimiz en büyük olmaz mı?Peki sadece kendi ailemiz açısından doğrulara bakacak olursak doğru ne kadar doğru olur. Doğrularımız bağnazlığımızı doğurmaz mı?Ailemizi aşıp o şehirli olabilir miyiz?Ailemizin doğrularından, hakkından , güzelinden Şehrimizin doğrusuna , güzeline, hakkına ulaşabilir miyiz?


Ya peki en büyük şehir benim şehrimse; dünyanın merkezinde isek, hemşehrimizi bulduysak onun dışında bir insan olabilir mi. Onu korumamız kollamamız gerekmez mi? O da beni nasıl olsa korumaz mı? Ben koruduğuma göre onlar da hemşehrilerini koruyacağına göre doğruya ne gerek var? Hak ve adalete ne gerek var? Şehirden kopmaya ne gerek var. Burnumuzu sokalım şehrimize...... En büyük şehir benim şehir. Her şeyi hallettiğimize göre o Ülkenin diğer vatandaşları? Bana ne. Bize ne. Herkes kendi şehrini korusun.Kendi Şehrimizden kopamadığımıza göre bu ülkeli de olmamıza gerek yok. Zaten de öyle oluyor. Ülke batsa en büyük şehir bizim şehir.Şehrimizden kopamadığımıza göre bu ülkeli de olamıyoruz. Zaten başka Bir şehre gidince de sıkılıyoruz.Hemen dönmenin yollarını arıyoruz. Karşılaştığımız kişilere adın ne? Arkasından Nerelisin? Şehrimizi Arıyoruz. Bu memleketin, Ülkenin insanı olmayı taşıyamıyoruz.

Ya Ülkemiz. Dünyanın en büyüğü .En güzeli. En asili. En akıllısı. Başka ülkeye ne gerek var. Bir dünyada yaşadığımız ne kadara önemli. Dünyanın öbür ucundaki olaylar bizi neden ilgilendirsin.Herkes kendi ülkesini korusun ilgilendirsin. Peki en güzeli, en akıllısı, en asili biz isek bunu insanlık adına dünyaya taşımamız gerekmez mi. Dünyaya açılıp kedimizi kendimizin dışındakilerle tartmak , fazla değerlerimizi onların emrine vermek başkalarının fazla değerlerini paylaşmamız gerekmez mi. Kendi ülkemizden kopamıyacaksak nasıl dünyalı olacağız.En adil ülke biz isek, vicdanı en sağlam millet biz isek insanlığın hakkını tartacak vicdana ihtiyaç yok mu?


Ya dünya en güzelse, yaşam en güzelse.Dünya için her şeyi yapmalı isek . Dünyayı güzelleştirmek için üretmemiz lazımsa; pardon üretiyoruz diyerek dünyamızı tüketiyorsak.Dünyamızı savuruyorsak. Yani tükeniyorsak.Alem için ne yapacağız. Dünyayı terk edemiyeceksek. Aleme nasıl hazırlanacağız.Zaman ve mekan ötesi geçerli olabilecek davranışlarımızı, düşüncelerimiz, fikirlerimizi nasıl geliştireceğiz.


Yani herşeyin sahibi isek yani bekçisi; bir şeyin tarafı isek, her şeyin en büyüğü biz isek Bizden başkasının yaşamasına ne gerek var. Nasıl olsa hep bir şeyin taraftarıyız. Bizim Takım en büyük. Benim düşüncem, benim şehrim, Benim olan herşeyin taraftarıyız. Hep bir şeyin taraftarı oluyorsak, ya da yapılıyorsak. Katagorilere ayrılıyorsak. Ortak olan her şeyimiz ayrışmıyor mu?Her şeyimiz ayrışıyorsa küçülmüyor muyuz? Küçülüyorsak daha kolay yönetilir daha kolya yutulmaz mıyız. Ortak bir şeyimiz kalmadığına göre Ortak akıl da küçümsenecek bir şey olmaz mı?

Bütün bunlara bakınca bir tek ortak aklın tarafı olmamız gerekmez mi? Ortak akıla saldırı; küçük lokma olmaya, yutulmaya davet değil midir?
Bireyden, evrensele yol alan; insanoğlu ne kadar zaman ve mekanda ortak geçerliliği olan fikir üretir ve ortak akılın kullanımına sunar, ortak akıl sistematiğini harekete geçirirse insan oğlunun evrensel üstünlüğü sağlamlaşmaz mı?.........

Ya toplumumuzun çekirdeği ailemizde ilk basamak olarak ortak akılı geliştirsek, sonra şehrimizde ortak akılı, sonra ülkemizde, sonra dünyada oratak akıl basamaklarından oluşan bir merdiven inşa etsek; bu merdiven bizi nerelere yükseltir, nerelere hazırlar.
Ya da ilk basamaktaki ortak akılla yetinsek mi? Yoksa bir toplumun, insanın, ya da bir organizasyonun ne olduğunu görebilmek için onun hangi ortak akıl basamağına çıkabildiğne bakmamız gerekmez mi;
Sahi biz hangi basamaktayız? Ya da kendimizde gördüğümüz üstün yeteneklere göre hangi basamakta olmamız lazım.........................!

5 Ağustos 2009 Çarşamba

YEREL FİLOZOFLAR (4)

KANUN



Ali pınar;1924 Ovacık doğumlu. Çiftçi bir ailenin oğlu. Babası Ahmet, dedesi İshak Kiya.Mahmut Çavuş'un evinde dünyaya geldi.

Ovacık o zaman belediye.Gümrük,Nüfus,Sulh hakimliği var. Gülnar'a bağlı ;Gülnar'dan başka ulaşım, yok denecek kadar. At arabası, at, eşek,deve ulaşım ve taşıma araçları.İnsanlar çiftçilikle geçiniyor.Pamuk ,karpuz,tahıl,aile hayvancılığı, yapılıyor.Tasaruruf etmek için değil, yaşayabilmek için.İnsanlar giyeceklerini pamuk ve yünden ip yapıp dokuyorlar.Ama şartlar ilkel.Okumuş insan sayısı yok denecek kadar az. Ali Pınar Medreseden henüz dönüşmüş olan ilkokulda okulunu okuyor.Ovacık'ta ihracat yapıldığına daha önce değinmiştik. İnsanlar ihracat edilen kerstenin, tahılın kömürün, palamutun; kesilmesinde hasadında taşınmasında işçi olarak, çavuş, ormancı olarak çalışıyor.Belki henüz sermaye birikiminin olmadığı Türkiye'de, Ovacık beldesinde ulusal ve uluslar arası ticaret yapılıyor. Sermaye birikimi var. Ancak toplum yeteri kadar eğitim görmemiş, bilgi ve becerisi gelişmemiş, cehalet denen canavar insanların ayagında bir bağ ufkunda bir sınır.Bu sınırı aşacak bilinç ve bilgi birikimi olgunlaşmamış.

İşte böyle bir zamanda ilkokulu bitirmiş Ali Pınar. Sınıf arkadaşları daha sonra kendisi gibi memleket yönetiminde bir şekilde rol almışlar.1934 'te soyadı kanunu ile Eğripınardaki pınardan Pınar soyadını almışlar.
Eğripınara taşınınca dedesi ev yapmış arkadaşlarını da getirmiş, yerleşim yeri kurmuşlar. Bahçe yapmışlar. Harnup,kayısı,incir,ekilmiş ekin ekilmiş nohut ekilmiş.
İlk askerliğine Silvan'da başladı. Silvan acemi birliğinin bulunduğu yer.. 1942 memlekette kıtlık var.Gülnar'dan silifkeye Yürüyerek Adana'ya taka İle gitti. askere giderken yolda elbiselerini sata sata gittiler. Karınlarını doyurmak için. Adana Malatya,Elazığ Diyarbakır. Trenle gittiler.Askere giderken 18 yaşında evlendi.Askerde 6 ay jandarma er okulunda okudu.Malatya'da askerliğini Yazıcı olarak yaptı.Er okulunda Hukuk bilgisi,usul, yönetimle bilgileri jandarma er okulunda öğrendi.

Askerlik sonrası memlekete geldiğinde vatandaşın dilekçe, diğer adli olaylara yaklaşım ,yol gösterme, devletle yazışmalarda hep Ali Pınar'dan yardım aldılar. Hatta memleketin yaşlıları ona Kanun demeye başladılar.
195o'de demokrat parti iktidara geldiğinde Ovacığa nasıl yansımıştı? Artık devleti vatandaş hissetmeye başladı. İfade özgürlüğü geldi.Eskiden devlet sadece vergi toplancağında vardı.Devlet sadece merkezde halka güç uygulayan bir varlık.1950'den sonra sonra vatandaş bir hakkı olduğu bilincine vardı.Vatandaş kendi hayatı olduğunu farketti. Belki de Ankara'dan Anadoluya Hareket ilk o zaman başladı. Bugün bile tamamlanmamış olan milletin kedini ifade gücünün, ekonomik, sosyal, kültürel yolculuğu.

Ali pınar meleketinin devletle arasındaki ilk bağlantısıydı adeta.Aza olarak yönetime girerek önderlikteki yolculuğunu başlattı.İ ilerde muhtarlığa kadar uzanan yönetim yolculuğu.
1964'te Mersin il tarım müdürlüğünün organize ettiği tarım kursuna, 29 kişi ile Antep'e gitti. Antep fıstığı,zeytin,bağcılık üzerine kurs gördü. Sonra dönünce meleketinde devletin zeytin kökü başına verdiği yardımıvatandaşla birlikte kullanmayı organize etmesine ragmen vatandaş kısa olan yolu tercih etti. Bu yardımı ekim yapmakta kullanmadı, günlük ihtiyaçalrı için harcadı.

Ali Pınar toplumda önderliğini hep devam ettirdi, Çevresine göre disiplinli düzenli tutarlı gayretli, değişimi savunan, insanların doğru ve dürüst bir toplum olarak yaşaması için hem bilgi ve becerisini biriktirdi hem de kullandı.
Okul yerinin alınmasında, orta okulun sağlık ocağının yapılmasında,limanın ilk muracatında Ön sıralarda Ali Pınar vardı. Ortaokul kurulduğunda Atatürk'ün İl'den ilçeye çevirdiği Yeni ilçe'de bile iki ortaokul var. Ovacık Köy sevyesine inmiş. Ve nahiyesi Taşucun'da Ortaokul yok.

Ali Pınar alınterinin toplumda gelişmesi, düzenli kazanç ortamlarının oluşması, toplumda paylaşarak çoğalabilmesi için sahip oduğu deneyimleri paylaştı. Toplumun bugün bile farkında olmadığımız dayanışma usulunu; imeceyi aktif olarak kullanarak imkansızlıkları imkana, çaresizlikleri çareye çevirme gayreti içinde yaşadı.Muhtarlığı döneminde insanlar o zaman sekiz ay çalışıp bir ayda Uşakpınarı ve Gökbelende kumar masasında bir gecede paralarını kaybettiği; kadınların çaılıştığı bir dönemde, kadınların şikayeti üzerine, Kaymakamlık izni ile kahvelerde kumarı ve oyunu yasak etti. Ancak insanlar bu sefer bilye oynayarak kumar oynamaya başladı. Bu sırada bu çabaları anlamak yerine muhtar Ali Pınar'ı tehdit etti. Bunun sonunda sağlık sorunları nedeniyle muhtarlığı 3 ay önce bırakmak zorunda kaldı.

Ali Pınar aynı zamanda toprağa yakın.İşlemesini biliyor. Modern ve doğal yetiştirme yöntemlerini kullanıyor.Bugün İnsanların çok önemli bir alternatif olrak sunduğu organik tarımı, o; doğal yaşamında toplumun en fakir ve çaresiz zamanında yapıyor. Doğayı koruyor. Bahçesinde yumurtlayan keklikleri avcılardan koruyor.Bölgenin en doğal balını yetiştiriyor. Türkiye'nin ilk üzümünü yetiştiriyor.

Belki de döneminde eğitim daha yagın olsa, on beş yirmi kişi değişik dallarda okullarda ve kurslarda meslek sahibi olsa ,Ali pınar amca belki bu kadar gayretle ülkede çok önemli konuların önderi olabilecekti.Memleketin zeki atılgan dışa dönük enerjisi kapalı kutular işiçnde kendileri için değil hep birileri için kullanılmayacaktı. Belki bugün bile dünyanın en önemli en güzel, en verimli ,dagı ilaç sayılabilecek doğal bitkilerle dolu dağları, doğanın verimini sağlayan mükemmel iklimi belki de Ali Pınarlar çoğalsa;
Gücü elinde tutan ve har vurup savuran, geçmişte olup ta bugünde olan insanların emrinde olmayacaktı. Bu söylediklerim sadece ovacık için geçerli değil bütün dünya düzeni için.Belki de Ali Pınar amca gibiler çok daha başarılı olabilse idi, memleket, sahip olduğu imkanlarla bugün dünyanın en önemli ve örnek beldesi olacaktı. Son 80 yılda gücü elinde tutanlar memleketi, sürekli ,düzenli,istikrarlı ve tutarlı bir şekilde yönetilemedi.Yanlışlar yapıldı.yakın dönemdedeki yöneticiler de eskini yanlışlarının yanına yeni yanlışlar ekledi. Sermaye birkimi olmayan bir ülkede; Ticaret,ihracat yapılırken elde sermaye birrikimi olan aileler ve kişiler yanlış yönetim, yanlış organizasyonlarla Gücü fırsata dönüştüremediler.Gücü elinde bulunduranlar beldeyi kaos içersinde tutarak , sermayeyi yavayavşa erittiler, külrürel ve sosyal gelişmeyi bilerek ya da cehaletlerinden engellediler.Kültürel,sosyal ve ekonomik birikim sürekli eridi.Ali pınar amca ve birkaç kişi bir ümit çıkış yolu aldılarsa da henüz arzulanan sevyede değil.Bugün ovacık'ta bu büyüklerin çoğalamaması kaynaklarımızı hala tüketiyor.

Ali Pınar Türkiye'nin doğumunda; memlektinde daha güzeli aramış, sınırlarını zorlamış elinden gelenin en iyisini yapmış. kendisi gibi onlarca olmadığı için adımlar yavaş olmuş.Ovacık birkaç büyüğü daha olsaydı belki de imkanları olsaydı, ya da doğru kullanılabilseydi dünyanın taklit ettiği bir bölge bir merkez olacaktık.
İlkokulu bitirdi ama bugünün evrensel konuları onun hep ilgi alanı idi

4 Ağustos 2009 Salı

YEREL FİLOZOFLAR (3)

BİLİCİ



Hacı Mehmet Bilici; Babası Hacı Ömer 1934 Gülnar ovacık doğumlu.Dedesi mert Hasan Ali. Kökenleri Türkmenistan'a dayanıyor.Çiftçi bir ailenin çocuğu.

İlkokulunu pekiyi derece ile bitiriyor. 1947 yılında. Çok partili dönemin henüz başladığı zaman.Ögretmeni okumasını istiyor, babası buralara kim bakacak diye okutmuyor. Bir evin bir oğlu. Ayakkabıcı Musa Tunç'un yanında,Mustul ustanın yanında çıraklık yapıyor. Demirci uzun osman, demirci Halil Ustanın yanında çıraklık yapıyor.Demirin şekle girişini ögreniyor.körükle pünomatik sistemin belki de ilk aşaması. Teknikle tanışıyor.
Daha sonra tarlada ,bu sefer yaptığı aletleri araç olarak kullanıyor. Toprağı kazıyor. Toprağın tohumla buluşmasını ögreniyor. Ama hep teknik konulara daha sıcak.Matematik zeka daha kuvvetli,daha önde.Bu sırada, daha bugun bile vazgeçmekte zorlandığımız domates henüz yok. Tahıl,karpuz,pamuk ,Küncü(susam) harnup yetişiyor buralarda. Ovacık Nahiye, Gülnara bağlı. Nahiye memuru var. Gümrük var. bölgeden Ovacık ailesi tarafından Kızıl kabuk,kömür,tahıl, Palamut çeti Beyrut'a ihraç ediliyor. Beyrut Dünyanın en önemli Ticaret merkezi. Nahiye belki karadan yurdun diğer yerleri ile bağlantısı
yok denecek kadar az, denizden dünya ile bağlı ve dünya ile ticaret yapıyor.
Kütahya'da 2,5 aylık acemilik döneminden sonra Gazi Emir'de havacılık okulunda muhabere kursunda ikinci oldu. Sağlığı istemesine rağmen Ankara Etimesgut'da telli haberleşme dalında muhabereci olarak askerliğini yaptı ,24 ay. 1957 askerden geldi.Dağdan doğal ortamda yetişen Yaban zeytinlerini aşılayarak kendisine bir zeytin bahçesi yaptı.
1957 sulu tarım yapmak için Rüzgar enerjisini kullanmak için bir Kule yaptı. Üç yönden rüzgar alan ve krankla çalışan bir pervane yaptı.Tulumbaya bağladı. Ve 35 tonluk havuzu doldurdu. Belki imkanı olsa ve geliştiebilse idi yakın tarihimizde yeni yeni ülkemizde keşfedilen ve önemli bir alternatif enerji konusunda kendimize ait bir teknolojimiz olacaktı.Belki de sadece havuz doldurmak için değil modern dünyaya entegre olmuş bir enerji santrali sistemimiz olacaktı.
Namı diyar Bilici ; günümüze kadar hep bir şeyleri keşfetme peşinde oldu. Ama genelde yerel bir teknoloji uzmanı. Bilici iyi bir artezyen kuyucu. Derinlik hesabını, debi hesabnı, hacim hesabını, havuz hesaplarını,kaldıraç hesabını, momentumu, ivmeyi algılamış hayatında kullanmış.Bildiği bilgiye kullanmada gösterdiği etkililik; ilkokul mezunu birisi acaba herhangi bir teknik üniversteyi bitidiğinde sadece bir köyde değil ülkede belki de dünyada önemli buluşların keşiflerin sahibi olacaktı.
Bilici aynı zamanda meleketinin yönetiminde 1959 dan beri aza muhtar vekili, muhtar, memleketin büyüğü toplumun danıştığı önemli bir insan.Memleket yönetiminde de köyün imarında da, eğitim sevyesinin yükselmesi için Orta okulun açılımında, sağlık ocağının kurulmasında dijital santralin getirilmesinde, elektiriğin gelmesinde, suyun gelmesinde, Aza, muhtar olarak öncü aktif karar verici olarak rol almış.Uygulayıcı olmuş Hacıishaklı olan köy statüsünü Yeşilovacık olarak belde olması için ilk adımı atan olgunlaştıran bir muhtar.

Bilici çocuklarının okutulmasında da gayretli bir aile reisi, Ankara sanat tiyatrosunda ''Bir ceza avukatının anılarını ''evladı ile seyrederken aydın bir tiyatro izleyicisi.İyi bir gazete akuyucusu gezgin ve gözlemci.

Bilici sınırlarını zorlayan ,gözleyen,araştıran, yeniyi teşvik eden yerel bir filozof , düşünür.Dinamik bir hayat.75 yaşında ama genç bir beyin çalışan bir vücüt, uğraşan çabalayan bir hayat.